10 Aralık 2009 Perşembe

"Erkek Fatma" doğuyor!

Küçükken mahallenin uzun saçlı, süslü kızları evcilik oynamaya pek bayılırlardı. Her oyunda aralarından yeni birini seçerler, evden getirdikleri incik boncuklar ile arkadaşlarını süslerler ve onu gelin yaparlardı. Sırası ile herkes muhakkak gelin olurdu. Biri hariç! Mahallenin en küçük ve en kısa saçlı kızı Fatma, maalesef her seferinde, kimseni olmak istemediği, damat rolü ona kalırdı. Kendisinden yaşça daha büyük ve daha bilmiş olan kızlar Fatma’yı oyundan çıkarmak ve aralarına bir daha almamak ile tehdit ederlerdi. Fatma bu tehdit karşısında, ilk başta istemeyerek, sonrasında ise oyunun havasına girerek, damat olmayı kabul ederdi. İşin aslı pek de iyi bir damat olurdu. Erkek gibi durur, söze pek karışmazdı. Kızların kendi aralarında yaptıkları mizansene sessizce ayak uydururdu. Dışarıdan bakıldığında halinden pek de şikayetçi bir yanı olduğu söylenemezdi. Oyun bitip eve döndüklerinde ise ağlamaklı olur, -Bir daha damat olmak istemiyorum, diye gizlice ve hisli hisli ağlardı.

Günlerden bir gün, gene mahallenin süslü ve bilmiş kızları evcilik oynamak için toplandı. İçlerinden kimin gelin olacağına bir türlü karar veremiyorlar, kendi aralarında tartışıyorlardı. Grubun en popüleri ve en uyuzu Muhteşem her zamanki gibi mızıkçılık yapıyor ve gelin olmak için ısrar ediyordu. Ne de olsa, ablasının çeyizinden gelinlik duvağını araklayan oydu. Annesi bu durumu öğrense bir daha değil evcilik oynamasına, gerçekten evlenmesine dahi izin vermezdi Mazallah! Bu tehlikeli durumu sürekli arkadaşlarına hatırlatıyor ve
-Duvaksız gelin olmaz! diyerek arkadaşlarını gizlice tehdit ediyordu. Hal böyle olunca, son beş oyunda olduğu gibi, Muhteşem’in gelin olmasına oy birliğiyle karar verildi.

Muhteşem, duvağı başına takıp salına salına bahçede koşturmaya başladı, az evvel nerdeyse saç saça baş başa girdiği kızlar da onun peşinden güle oynaya geliyorlardı. Hepsi ikinci oyunda gelin olma hayaliyle Muhteşem’e yakın düşmeye çalışıyordu. Fatma’nın damat olmaktan başka bir şansı yoktu ve bu sefer, ne kadar oyuncu bir çocuk olursa olsun, canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Bahçeye bakan en yakın apartmanın merdivenlerinde oturarak -Bugün pısırık damat olacağım! diye arkadaşlarına(!) seslendi. Aralarından bazıları tamam dercesine kafa salladı, bazıları ise dönüp bakmadı bile. Kimsenin onu taktığı yoktu, çok sıkılıyordu, keşke biraz daha büyük olsaydı. Bir an önce büyümek ve tüm oyunlarda oynamak istiyordu. Yanaklarını ellerinin arasına sıkıştırarak üzgün üzgün oturmaya devam etti.

Kızların deli deli çığlıkları, sokakta çift kale maç yapan erkek çocuklarının bağırış çağırışlarıyla birbirine karışıyordu. Fatma’nın kulağına, tüm bu gürültü arasında, derinden ince bir ses geldi. -Viik, viik diye gelen bu cılız ses bir kedi sesiydi ama ortada kedi falan yoktu. Fatma sesin nerden geldiğini anlamak için ayağa kalktı ve tam o sırada ağacın tepesindeki minicik sarı kediyi fark etti. Bu yavru kedicik farkında olmadan çıktığı ağaçtan bir türlü inemiyor ve ağlıyordu. Fatma şöyle bir ağaca baktı, ağaç epey yüksekti. Etrafındakilere seslenip yardım etmelerini istedi ama onca gürültü içinde kendi sesinin kedinin sesinden hiç farkı yoktu. Kedicik ağlamaya devam ediyordu. Fatma kediciğin ağlamasına daha fazla dayanamadığı için ağaca tırmanmaya karar verdi. Yavaşça ağacın gövdesine ve dallarına basarak tırmanışa geçti. Fatma çok kolay tırmanıyordu, hemencecik kediciğin yanına ulaşmıştı. Üşümüş ve korkmuş kediciği hemen kavradı, kendi minik elleriyle başını okşayıp sevdi. Kedicik de ellerini yalayarak ona sokuldu. Fatma hemencecik kediciği pantalonunun yan cebine yerleştirdi ve şöyle bir aşağıya baktı.
-Aman Allah’ım! Ne kadar yüksekteydi. Aşağıda tüm mahalleli toplanmış bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Annesi de ordaydı ve çok korkmuşa benziyordu. Aslında annesini orda gördüğü için Fatma daha çok korkmuştu. Akşama, tabii eğer aşağıya inebilirse, evde ceza vardı!
Fatma, biran için bulunduğu yükseklikten ve aşağıdaki insanların el kol hareketlerinden telaşlansa da kısa sürede sakinleşti ve aşağı inişe koyuldu. İniş sırasında bir iki kez ayağı takılınca, aşağıdakilerin yüreği ağzına geldi ama sağ salim aşağıya ulaştı. Fatma’nın annesi yavrusunu azarlamak yerine ona sıkıca sarıldı. Bu sırada kalabalık içinden gözleri pek iyi görmeyen ihtiyar bir amca –Eee be oğlum, ne işin vardı ağaç tepesinde? Deli misin, divane mi?diye söyler söylemez, Fatma’nın cebindeki minik kedicik toprağa atladı. İşte o an, mahalleli Fatma’nın neden ağaç tepesinde olduğunu şıp diye anlayıverdi. Kocaman bir alkış koptu. Az evvel yalnızlıktan ve dışlanmışlıktan dolayı üzgün üzgün oturan Fatma’nın etrafında şimdi koca bir kalabalık vardı. Üstelik bu kalabalık, Fatma’yı erkek sanan ihtiyar amcadan etkilenerek;
–Erkek Fatma buraya, yumruk havaya! diye tezahürat yapıyordu. Onu dışlayan evcilik arkadaşları bile tezahürata katılmıştı. Fatma o gün hayatının en mutlu günlerinden birini yaşıyordu. Artık bir sürü seveni vardı!

1 yorum:

  1. cnm selam hepsi süperler ellerine saglık.mail adresini benim blogumdakı mail adresine atabıllırsen senle konusmak istedğim bir konu var.tskler

    YanıtlaSil