1 Aralık 2009 Salı

BİR PAZAR GÜNÜ MACERASI

Çiğdem ve ablası Yelda sahilde bisiklete binmek için tüm hafta pazar gününün gelmesini beklemişti. Akşam haberlerinin vazgeçilmezi, meşhur meteorolog Bulut Havakoklar pazar gününe kadar sürekli yağış olacağını, ancak pazar günü güneşi görebileceklerini söylemişti. Beklenen de oldu. Aralık ayının ilk pazarı bahardan kalma bir gün olarak başladı.

İki kafadar bisikletlerine atlayıp Dalyan'dan doğruca sahile indiler. Bostancı'ya kadar kaç tur attıklarını bile saymadan saatlerce turladılar. Etrafta piknik yapan gençler, ilk adımlarını atmaya çalışan ufaklıklar, belediyenin kurduğu cimnastik aletlerinde spor yapan orta yaşlı tombul teyzeler ve havalı havalı köpek gezdiren genç kız ve delikanlılardan bolca vardı. Öğlene doğru kalabalık iyice artmıştı. Tek tek köpek gezdiren kızlar ve erkekler öğle saatleriyle birlikte çift çift dolaşmaya başlamışlardı. Tombul teyzeler cimnastik aletlerinde harcadıkları enerjiyi geri kazanmak için simitçinin etrafını kuşatmışlar, ikişer üçer aldıkları simitleri ayranlarla birlikte yuvarlıyorlardı. Ufaklıklar ise onlara dünyayı dolaşmak kadar uzun gelen ilk adımlarını atmaktan sıkılıp annelerinin bacaklarına sarılmaya başlamışlardı. Etrafa tatlı bir telaş ve mutluluk havası hakimdi.

İşte tam bu sıralarda "Hayat ne kadar güzel!" diye düşündü Yelda. Kardeşine göz kırpmak için kafasını arkaya çevirdi ve önündeki geniş delikli mazgala takılarak bisikletten nerdeyse beş metre ileriye, çimlere doğru uçtu. Yelda'nın ne olduğunu anlamasına fırsat kalmadan hızla yaklaşan yaşlı bir golden retriever yüzünü yaladı. Ardından tombul teyzelerden biri geri geri yürüyerek bileğine bastı. Ufak ve mız mız çocuklardan biri saçını çekip lastiğini kopardı. En sonun da belediyenin yerleri yıkama makinesi bisikletini ezip geçti. Bu olanların hepsi yaklaşık 2 dakika içinde gerçekleşmişti. Çiğdem yarı komik yarı trajik bu olay karşısındane yapacağını bilememişti. Ablasına doğru yönelmek istiyor ama hareket ederse kahkahasına engel olamayacağı için yerinden kıpırdayamıyordu. Avutucu birşeyler söylemeliydi. Birden aklına meteorolog Bulut Havakoklar'ın meşhur ve saçma lafı geldi;
- Havaya girmeden havalanmayın! diye yüksekçe bir sesle söyledi.

Yelda ve etrafını saran kuru kalabalık pek manasız olan bu lafı neden söylediğini sorgularcasına Çiğdem'e bakakaldı. Çiğdem'in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu kadar televizyon izlememeliyim, diye düşündü. Nerde ne yapmam gerektiğini kestiremediğim gibi, garip reklam şarkılarını ya da aptal sloganları dilime dolayıp duruyorum, diyerek hayıflanmaya devam etti. Neyseki kimse bu lafa pek takılmamış, ne manaya geldiğini de sorgulamamıştı.

Kısa bir süre sonra kalabalık dağıldı ve Yelda kendini toparlayarak ayağa kalktı. Çiğdem iki bisikleti önce birbirine sonra da sahil kenarındaki sokak lambalarından birine kitledi. Yarın bisikletleri almaya bir arkadaşını getirecekti. Artık eve dönüp toparlanmaları gerekiyordu. Yelda'nın morali çok bozulmuştu. Herkesin içinde rezil olduğunu düşünüyordu. Üstelik bileği de çok acıyordu. Güzelim bisikleti yamulmuştu. Çiğdem'e yaslanarak yürümeye başladı. Caddeye kadar yürüdükten sonra bir taksi çevirip evlerinin yolunu tuttular.

Taksiden iner inmez apartman görevlisi Talip Abi ile karşılaştılar. Talip Abi iki kız kardeşi ilkokul çağlarından beri tanıyor, tıpkı bir ağabey gibi kolluyordu. Hatta bazen dozu kaçırıp, kızların akşam eve giriş çıkışlarına bile karışıyordu. Şimdi kızlar, bisiklet gezisinden taksi ile dönüyorlardı ve üstelik Yelda topallıyordu. Kesin bir problem olmalıydı.
-N'oldu? Kapkaç mı yaptılar kızz? Laaa bisikletler nirdeee? diye panik bir halde sorular sormaya başladı. Çiğdem başlarına gelenleri anlattıktan sonra Talip Abileri de kahkahayı bastı.
-Kızım gaç yaşında oldunız, bilmiyminiz nassıl bissiklete biniliyir? diye dalga geçmeye koyuldu. Kızların suratının düştüğünü görünce, lafı fazla uzatmadan ortadan kayboldu. Giderken de Çiğdem'e şapşal suratlı bir kargocu çocuğun ikisi adına bir paket getirdiğini ama isimlerinin önünde garip garip birşeyler yazdığını, bu paketin bunlara geldiğini de zaten o gariplikten tahmin ettiğini söyledi. Paketleri sokak kapısının önündeki kalorifere koyduğunu söyleyerek uzaklaştı.

Kızlar birbirlerine ne paketi dercesine baktıktan sonra apartmandan içeri girdiler. Kaloriferin üstündeki sevimli ve şık pakette kocaman harflerler ÇİTLEMBİK ÇİĞDEM ve YOGİ YELDA yazısını okuyunca iyice meraklandılar. Paketi tüm güzelliğine rağmen yırtarcasına açtıktan sonra çok güzel iki mutfak önlüğü ile karşılaştılar. Önlükler çok güzel ve tam kendi zevklerine göreydi. İyi de bu hediye nerden çıkmıştı? Paketin üzerinde de herhangi bir isim yoktu. Önlükleri üstlerine geçirerek eve girdiler. İkisinin de karnı kurt gibi açıkmıştı ve başlarına gelen tüm aksiliklere rağmen mutfağa girip kendilerine yemek hazırlama isteği ile yanıp tutuştuklarını farkettiler. Bu oldukça garip bir durumdu. İki kardeş güneşli bir pazar öğle sonrası, tüm yorgunluklarına rağmen mutfakta harikalar yaratıyor ve neşeli neşeli şarkı söylüyorlardı. Anneleri evde olsa kesin gözleri yaşarırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder