18 Kasım 2009 Çarşamba

Prenses Pınar;
- EYVAH AŞIK OLDUM!


Prenses Pınar yeni çıkacak masal kitabı üzerinde yaklaşık altı aydır çalışıyordu. Yayınevinin baskıya geçmesine çok az zaman kalmıştı ve hala kafasındaki hikayeyi istediği gibi kağıda dökememişti. Hikayesine çok inanıyor ama masalsı dili oturtmakda zorlanıyordu. Üzerinde büyük bir baskı vardı. Böyle zamanlarda kafasını dağıtmak için kendini bir oyuncakçı dükkanına atar, saatlerce tüm oyuncakları tıpkı bir çocuk gibi inceler ama çocukların aksine oyuncakların hepsini almak için tutturmadan, mutlu bir şekilde oyunçakçıdan ayrılırdı. Lise yıllarında sınav stresinden kurtulmak için edindiği bu alışkanlık hala devam ediyordu. Üstelik belki de bu alışkanlık sayesinde masal kitapları yazıp hayatını kazanmaya başlamıştı.

Birgün gene kafasını dağıtmak için gittiği bir oyunçakçı dükkanında uzun zamandır görmediği bir arkadaşına rastladı. Oyunçak dükkanının sahibi olan bu genç delikanlı Pınar'ın çocukluk arkadaşı Akif'ti. Küçükken pek sevimsiz ve aksi olan bu çocuk bugün oldukça yakışıklık ve güleryüzlü genç bir adama dönüşmüştü. Akif'i huysuz müşterilerden birini sakinleştirmeye çalışırken kendini tanıtması üzerine farketmiş, kulağına çalan Akif Güleryüz ismiyle şaşırmıştı. Onca yıl geçmesine rağmen bu isim ve soyadı unutmamıştı. Aksi suratlı bir insanın soyadının Güleryüz olması pek de unutulacak birşey değildi. Akif ile bir an için göz göze geldiler, genç adam kibar ve saygılı bir ifade ile Pınar'ı selamladı. İşte o an, Pınar'ın masallarındaki prenseslerin başına gelen aşk tutulması gerçekleşti ve kısıkça bir ses ile EYVAH AŞIK OLDUM! dedi. Birkaç saniye içinde kendini toparladı ve etrafında dediklerini duyan biri var mı diye bakındı. Allah'tan etrafta kendini oyuncak arabalara kaptırmış iki ufaklık dışında kimsecikler yoktu. Hatta Akif bile yoktu. Müşteriyi sakinleştirmek için odasına götürmüş olmalıydı. Pınar hissettiği bu saçma duygudan kurtulmak için hızla kapıya yöneldi ve dükkandan kaçarcasına çıktı.
Anlamsız bir şekilde çarpan yüreğinden, dudaklarından çıkan kelimelerden ve kızaran yanaklarından utanarak yürüyor ve söyleniyordu:
- NE AŞKI! AŞK ANCAK MASALLARDA OLUR!